ARA

Ben

Fotoğrafım
Kıyameti koparacaksın önce... Cenneti ondan sonra yaratabilirsin.

1 Şubat 2010 Pazartesi

Dil Devrimi Üstüne

diller doğar, gelişir ve değişir. tamam, belki şimdi ben durup dururken "poçmak" diye bi sözcük uydursam/yaratırsam bunun işe yaramazlığı ve saldırıya uğrayabilirliği malumdur lâkin "kullanılabilir", "gramere uygun" ve "yerleşebilir" kelimeler üstünde hunharca hoplayıp zıplamak; bu toyluğu, bu çocukluğu ortaya çıkarmak lüzumsuzdur. hele hele dilbilimcilerin, dille içli dışlı olanların, akademisyenlerin, yaşını başını almış adamların (hoş belki de tek sebebi yaşını başını almışlıklarıdır...), dilden anlayanların yapacağı türden bir iş değildir.

"-sa" ekinin kullanım alanı -eski kullanım alanı- kapsamak eylemini kapsamazdı, evet. ama...

eskiden.

kullanım alanının biraz ötesine çıkılıp bu eke farklı işlevler yüklenmiştir, bir problem yoktur; var mı?

"-v" eki -ig ekinin kıpçak ve çağatay lehçelerinde -a ile biten fiil gövdelerine eklenmiş biçimidir; tamam, pekâlâ; lehçeden bir ek aparılıp birkaç kelimede kullanıdı diye ortalığı yıkmanın alemi var mıdır? var mıdır?..

ya da "-ut" eki fiil eki olmasına rağmen hem fiilden isim/sıfat (anıt, belit, denet), hem addan sıfat/isim (dölüt, karşıt) ve hem de sıfattan sıfat/isim (eşit, soyut) yapmak için kullanılmıştır... tıpkı, yine bu ek gibi fiil eki olan "-ım" ekinin bir ada (bir) eklenip bir ad (birim) oluşturması gibi...
örnekler çoğaltılabilir, eksileri ve artıları telaffuz edilebilir... sözlük onun yeri değil, işin akademik tarafı akademik mercilerde mevcut. fakat şunu söylemek gerekir: bir dilin gürbüzlüğü, gücü, sözvarlığı, bilim dili olması, ilim dili olması, felsefe dili olması, sanat dili olması, cart ve curt dili olması dilin kendisinden ziyade kullanımına ve onun konuşucusuna bağlıdır.

sen kalkıp altı üstü iki bağ fiili aynı cümlede kullanıp düşüncenin daha omurgalı, daha büklümlü ve daha ayrıntılı olmasını sağlayamıyorsan; gördüğün her sözcüğe, okuduğun her tümceye, kulağına çalınan herhangi bir deyişe bilimsel bir bakış yerine yadırgayıcı, yargılayıcı -daha doğrusu doğrudan infaz edici*- bir bakışla yaklaşarak kılıç kalkan çekiyorsan bu ne dilinin eksikliği, ne tdk'nın ya da onun gibi dandik bir kurumun * *saldırısı/eylemsizliği, ne atatürk'ün düşmanlığı, ne divan edebiyatçılarının arap hayranlığı ve ne de başka bir şeyin kötümsenesi bir neticesidir.

dile uygulanıp tutunabilmiş, kökleşebilmiş herhangi bir etki dili zedelemez. zaten, dil, zedelenmez. yaşar ya da ölür. bu da konuşucu niteliğine ve konuşucu niceliğine bağlıdır.

nicelik yönünden sıkıntı çekmediğimiz ve muhtemelen de çekmeyeceğimiz açık: yetmiş milyon, boru mu? pardon... doğru mu? doğru...

nitelik kısmını bilemem.
kucaklamak yeterli.

ve yadırgamamak.

öğrenmek.

o zaman görülecektir ki "yha choq canim sqılyyoou"ların bile bir mühleti vardır; mühlet dolar, onlar gider veya kalır...

şaşırtıcı gelebilir kulağa... ama evet. "veya kalır..."

sanıyor musunuz ki bugün dilimizde olan her şey pek bir orijinaldir ya da pek sağın, pek el değmemiştir... hep dilbilimcilerin, etimologların, filologların katkısıyla oluşmadı ya bu dil?..

bir şeyler var... umut, bolca var... sevmek ve severek yaklaşmak; yargılamaları, yadırgamaları bile soğukkanlılıkla ve düşünüp severek, sevip sakinleşerek yapmak ultra müessir bir çözümdür.

emin oluna.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder