ARA

Ben

Fotoğrafım
Kıyameti koparacaksın önce... Cenneti ondan sonra yaratabilirsin.

3 Ağustos 2010 Salı

Marcel Proust

mercel proust hakkında konuşulması beni çılgına çeviriyor, itiraf ediyorum. sinir oluyorum, hınçla doluyorum, yazan elleri kırasım geliyor. kıskanıyorum proust'u. sevgilimden dahi kıskanıyorum. okuması için kayıp zamanın izinde'nin ilk kitabını, swann'ların tarafı'nı ödünç verdiğimde, içim burulmuş, gözlerim kararmıştı düpedüz. hem de okuyamayıp geri getireceğini bilmeme rağmen...

beni kendi üslubumda yazmaktan çekindiğim, "öyle" yazmaya cesaret edemediğim, hatta yazdığımda öğretmenlerim tarafından neredeyse suçlandığım, çocuk yaşta olduğum, "çocuk" olduğum ve tutunup kalmak için bir el aradığım anda yakalayıvermişti proust.
ve tabii roza hakmen... avuçlarında ibadet edip parmak uçlarında miraca yükseldiğim şahane insan!

ondan sonra gözümde bütün değerini yitirdi kalemler... "ne" dediğini "nasıl" dediğin de belirler; bunu öğrenmiştim, bu yüzden beyhude geliyordu "ötekiler"... incelikten yana nâkıslardı, algıları zorlanmamış; yürekleri kalemlerine, kalemleri kelamlarına ve kelamları zihinlerine perçinlenmemişti...

proust dava adamı değildi, proust'un kavgası da yoktu, kimseye sataşmıyordu ve bir şeyleri çözmek için onların üstüne düşünmüyordu, aporia'yı baştan aşağı ışığa bulayarak çözümü insanların hayal gücüne emanet ediyordu; proust hakikaten "yalnızdı". mutlak ıssızlık içinde bulunan pek az insan vardır; o, bunlardan biriydi.

ve bir gün elimi bıraktı.
"git" dedi.
gittim. peygamberim gücümü verip yolumu bana göstermiş ve köşesine çekilmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder