mesele semantik çıkmazlardan ibarettir.
ümmetçi, dinci, ırkçı, cartçı ve curtçu olmakla alakalı da bir şeydir aynı zamanda, zira ben "a"yı imlemek için "%" dediğimde anlama tam olarak ulaşamayan insan aynı "a"yı "#" diyerek imlediğimde tam olarak anlayabiliyorsa problem semantiktir, morfolojik ya da etimolojik değildir.
günlük 300-500 kelime ile konuşmaksa insanın kendi açınımsızlığı ve kendi zihnî kısırlığından ibarettir. bugün nicelik olarak en kuvvetli sözvarlığına sahip dillerden olan fransızca, ingilizce gibi dillerin konuşucularının da günde 300-500 kelime ile konuştuklarından yakınan akademisyenler veya düz adamlar mevcut. kısacası bir toplumda "oturmuş" olan her dil, "iyi" ve "yeterli"dir.
ayrıca daha fazla kelime ile düşünmek zekayı geliştirmez, zeka gelişmişliğini gösterir sadece; zekayı geliştiren daha fazla kelime ile düşünmek zorunda kalmaktır.
türkçe ve dil konusunda yapılan tüm atıp tutmalar konunun popülerliğinden ibaret, çok rahat öğrenilebilir veya kolay olmasından değil; insanlar dil hakkında konuşmaya başlamadan önce dilbilim'in bir "bilim" olduğunu akla getirmeli. yoksa yazılıp çizilenler sadece subjektif denemelerden ibaret oluyor. oysa bilimsel bir yazının adı "makale"dir, değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder