ARA

Ben

Fotoğrafım
Kıyameti koparacaksın önce... Cenneti ondan sonra yaratabilirsin.

1 Şubat 2010 Pazartesi

deliler ve epilogsuzluklar-25

müptela... dedi:

- bu, aslında, onu, mutlu etmeli idi ve mutlu etmeli.

mizar... bakakaldı:

- nasıl? böyle bir şey nasıl olabilir?

- o, "mutlu edici bir şey" yaptığı için değil; ikimiz de onu onaylamıyoruz, evet; ama bu denli üzülmüş, birkaç saat içinde tamamen yıkılmışçasına yıpranmış olabildiğini görmesi, bu zarar almışlığın sebebinden ve imlediği "şey"'den ötürü, onu, "mutlu" etmeli!

- ya verdiği zarar? ya çirkinleşmeler?

- bu üzüntünün imlediği "şey", bunların tümünü süpürüverebilir... ve hatta! süpürdükçe, onlara güzelleşmeler ikame edebilir...

- bunu sen mi söylüyorsun? her şeyin en pis yanını tutup çekerek en parlak güneşleri söndürünce rahatlayan, güzelliği paralaya paralaya yok oldururcasına hırpalayan ve gündüzü geceye gömerek en ışıltılı anları bohçasına tıkıp zifirî kuyuların en dibine yollayan... sen! sen mi söylüyorsun?

- beni hâlâ tanıyamadın mizar... ben görmek istediğimi görmüyorum. ben duygularıma yenilmiyorum, ben gündüz ne denli parlaksa ona o denli "parlak" ve gece ne denli kara ise ona o denli "kara" denmesini isteyenlerdenim; sen beni kötümseyip duranlardan sandıkça benim ne kötümsemelerim ve ne de iyimsemelerim olduğunu anlayamayacaksın. kendine izin ver. duygularından bir lahzalığına ırayıp o yükseklerden, nimbusların, hüznü de sevinci de metastazlarla yaydığı yerlerden, daha ötelerden, bana ve "ona" bak... oku! görmek için... ardı görmek için oku! incelt! önündeki ve arkandaki ve sağındaki ve solundaki her şeyi incelt... her şeyi inceltip "aslı" gör... ben bunu isterim. ben kötüyü ya da iyiyi görmek için uğraşmıyorum, ben "görmek" için uğraşadurmuşum; lâkin yanlış anlamanı istemem, bu sensiz olmaz, bunu da bilmelisin. yanlış olduğun ve doğruların yanlışların dürtüşleriyle bulunduğuna iman ettiğim için değil; sen, "o"'nun bir vazgeçilmezi, değişmez ve cayılmaz bir parçası olduğun için... tüm insanlık, tüm insanlık sana muhtaç mizar... ben mi? ben onlar için kimi zaman şeytan, kimi zaman art niyet, kimi zaman en amansız düşmanım...

- anlıyorum... fakat bunlardan sonra şunu söylemem gerekiyor: sanki senin de duyguların var dostum?

- olmadığını söylediğime tanıklık etmişliğin var mı?

- yine çıkmaz, yine açmazlar... her neyse... seni anlıyorum, ama... asıl meselemiz?

- evet, ona dönelim; sözün kısası, aşk, kahreder ve aşk halk eder, aşk doğurur, aşk incitir, aşk yaraları sarar, aşk tüketir, aşk doldurur... aşk, aşırı sevgi değildir; aşk her duygunun en yoğun hâlidir.
- işte, sonunda, tüm benliğimle katıldığım bir düşünce...

- bu beni rahatsız eder...

- her neyse...

- tamam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder