ARA

Ben

Fotoğrafım
Kıyameti koparacaksın önce... Cenneti ondan sonra yaratabilirsin.

1 Şubat 2010 Pazartesi

deliler ve epilogsuzluklar-27

- mizar?

-

- mizar?

-

- gitmiş... fakat aklın baskınlığından, üstün gelişinden değil; duygunun hırpalanışından, özlemden muhtemelen... ama buraya gelip o'nun canını yakmalı... fakat! o da ne, zaten bu sebeple gitmiş... görüyorum, zaten bu sebeple gitmiş... zaten bu sebeple gitmiş... zaten bu se... ama! ama nereye? yoksa? yoksa eriyip dağılarak damarlarına mı karıştın onun? mizar! acı çekmeli, evet; ama bunu yaparak onu kahredersin! kahroldukça delirecek, yapma! o zaman seni hepten kaybeder... istenmez hâle geleceksin, duymuyor musun? hay içine tüküreyim, neredesin! her neyse... bırakalım da yansın hasretten, bırakalım da esrisin, bırakalım da kavrulsun hepten; değil mi? boşluğa konuşmak ne kadar zor ve ne kadar ürpertici aslında... duyanın kim olduğunu bilmediğin için. mizar! çık artık ortaya... güneş doğsun ve çık artık ortaya... insanîleşsin şu yaratık da... biz çatlak kemikler, o travma... ve yollar uzayıp varacak yevm-i nevme... her kezinde ulaşmakta sehve... herkesin dehlizinde bir garip çile... fakat onunkiler getirilemez dile... kahrolsun gün, güneş kalsın batık; ellerinde kaldı nefes sonsuzluğu yakıp, çıkmış yükseklerin yükseğine ve demiş: cogito ergo sum -eğer başıma bir iş gelmeyecekse...

dilemma müptelası iyice sapıtmıştı... iler tutar yanı eriye eriye yok oldukça o, mizar'ın dengeleyici yanının gerekliliğini fark ediyor, fark ederken sancılanıyor, sancılanınca inliyor, inledikçe daha çok acı çekiyordu... duygu, düşüncenin bel kemiği idi... bir ağırlık, bir sınırlandırıcıydı belki ama elzemliği de bundandı zaten...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder