ARA

Ben

Fotoğrafım
Kıyameti koparacaksın önce... Cenneti ondan sonra yaratabilirsin.

1 Şubat 2010 Pazartesi

deliler ve epilogsuzluklar-36

mizar kaburgalarını kırıp içinden o tohumları döktü... müptela başının çaresine bakmakla meşgulken tufan başladı -yeniden...

- yılan, köstebek ve rakun... en masumu en çok yara alan olacak, oluyor...

- ama onlar birbirlerine dokunmazlar ki?

- dokunmadan yaralamak! bu daha beter değil mi?

- öyle...

- tanrım! yardım et tanrım! yücelt, yükselt... alçakta bırakma, aşağılıktan kurtar, kurtar tanrım! güç ver bana, bana güç ver! kıvrılt, sivrilt, dondur ve yarattır! yarattır tanrım!

- bu da kim?

- bu da ne böyle diyecektin sanırım...

- haklısın, bu da ne böyle?

- tanrım! yoluma yokuşlar koy, koy ki ter dökeyim, koy ki diz kapaklarım kan revan içinde kalsın!

- vurun şuna, rahvan gitsin!

- gidemez.

- neden?

- görmüyor musun her yanı eğri büğrü...

- denese?

- sadece acı çekecek, o kadar...

- gözümüz şenlensin diye istemedik ki zaten?

- o zaman patlat bi' tane...

- olmaz, sen yap.

- niçin?

- sen daha acımasızsın.

- acımasız değilim, sadece "zaten" acı çekmekte olana acı katmanın anlamsızlığını savunuyorum.

- eeh, ne fark eder...

- ne mi fark eder? bu, senin bana söylediğinin tam tersidir; merhametin aslını savunuyorum, şu baştan savmacılığından cay artık.

- tamam, her neyse...

- kim vuracak şimdi?

- kudurmuşçasına yaşıyor, bir zavallı gibi ölüyor insanlar! tanrım! koş, yetiş!

- deli bu.

- vur şuna artık.

- olmaz.

- tamam konuşsun dursun o hâlde...

- onun bir bedeni yok, konuşamaz.

- konuşması için bedene ihtiyacı yok.

- insanlık yarattı, insanlık yaşatıyor; aslında hiçbir şey için hiçbir şeye ihtiyacı yok, insanlık olmasa bile yaşayacak sanırım.

- sanmam.

- ben sanıyorum.

- sanmaya devam et, ama yanılıyorsun.

- ne yani tüm insanlar ölsün mü? bunu mu istiyorsun?

- o nereden çıktı şimdi?

- ...

- iyi değilsin bugün.

- ben hiçbir zaman iyi olmadım...

- görüp göreceğin buydu işte.

- neydi?

- bu saçmalık! bu daimi mide bulantısı ve tat almaksızın, tatlandırılarak yaşamak ve nefes alabilip kabul gören bir yaratık oldurulamadan ölmek...

- işler hâldeysem varım, bu bana yeter.

- bu kimseye yetmez.

- duyar hâlde değilsin çünkü, duyarlaştırılamazsın da... ne acı!

- ...

- hiç almadan verdin, veregeldin, vereceksin; verdikçe tükenecek, tüketeceksin.

- nasıl olur? etkilenemiyorum ki? mütemadiyen etkiliyorum, sadece etkiliyorum; başka bir varoluş olanağım yok, bu hâldeyken nasıl tükeneceğim?

- işte bu nokta epey bulanık...

- yükselt bizi, bağışla tanrım! bağışla...

- bu beni bunalıma sürükleyecek!

- sustursana şunu? kasvet bastı!

- sus!

- tanrım, tanrım, tanrım... affet, kuvvet ver... tanrım...

- ne güzel susturdun.

- saçma sapan konuşma.

- sarpa saracak yoksa.

- sarmaş dolaş yokla.

- sağa sola yolla.

- siz ne saçmalıyorsunuz?

- vay be!

- demek çözüm buymuş...

- ilk kez farklı bir şey söyledi...

- tanr...

- durma, çabuk devam et! çabuk çabuk!

- dedi bana ama kendisi abuk sabuk.

- yanar döner biri gelecek kabuk kabuk.

- tavuk döner ileri gidecek buruk buruk.

- ...

- bak, sustu...

- yeter ki dikkatini dağıtacak bir şey olsun...

- evet.

- fakat biz dakikalardır konuşuyoruz, onlar neden çekmedi dikkatini; onlar neden susturamadı bunu?

- çünkü dinlemiyor, işitmek istemiyor; çünkü onlara hiçbir zaman fırsat vermedi, belki de hiç vermeyecek...

- tanrım... acı bize... acı tanrım... acı... tan...

- o zaman do majörden alıyoruz, yeah...

- vur altı sekizlik, haydi breh...

- dur, altı semizlik üstü neymiş böyle...

- yurduma alçakları uğratma duma duma dum.

.
.
.

+ ağlayabilir miyim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder