- batan gemilerim vardı ve körpe ellerim. enkazı bulmak için aşınıp kullanılmaz oldular; karardı gökyüzü, bir göz kırpıldı bana... bir müptelâdan... şeytanca bakıyordu sanki ve gaddarca şeyler fısıldıyordu kulaklarıma...
kulaklarımı tıkadım...
ama parmak uçlarım yanıyordu, fazla tutamadım... duaya çevirdim ellerimi, avuçlarım yandı...
yağmuru bekledim, dindiriciyi bana yedmesi için...
sepken buldu beni... ve ne yedebildi, ne de yetebildi...
yandı avuçlarım...
müptela dedi:
- senin tüm duygucu düşünmelerine karşı; tüm fenomen, numen ve hatta gerçekleşmeyeceği, onun yapılabilirliği göz önünde bulundurularak düşünüldüğünde, rahatça kestirilebilen düşler kendilerinin öz gerçeklikleri ile bu düşünmelerinin cılızlığını ünleyip kahroluşunu ölüme ularlar.
senin göreceli sandığın bungunluk sebepleri, aslında değer yargılarına ildirilmeyecek kadar belirginlik kazanıp gerçek yargısı hâline gelerek tüm bağıntılılıklardan arınmış ve düpedüz gerçek bilgilerle yaftalanmış olanlardır; yani, bunlar "zarara yönelim ve körlüğe doğrulum" edimleridir.
usçuluğunu elden çıkardığın anda arınıp ayılma, onup doğrulma, sağalıp dirilme ve dinip berkinme imkânlarını da elden çıkarmış olursun. sen işte bu yüzden hastasın...
evet! bana da sayrılık damgası vurabilirsin, benim rahatsızlığım da sana önerdiklerimin benliğimin çok çok içlerine sızmış ve içimde ivedilikle derişmiş olmasıyla ilintili.
intibah seni bekliyor...
haydi! acımak ve anıştırdıklarımı düşünmek sana lazım olanlardır...
haydi... dilemmalarımla ışı...
sen değil misin mîzar?
ışıman gerekmiyor mu?..
ışı o vakit...
oflaz ve uz olma vaktidir.
dilemma müptelası bunları söyledi ve yorgunluğu onun sırtına abanarak onu ceviz masanın üstüne yığıp müptelâ'nın rahatlamışlığını yağmalayarak gitmeye başladı...
o dinlendikçe yorgunluğu geçecek ve rahatı da kaçmış olacaktı...
uyandığında yine zihnî acı ve kalbî koyuluklarla meşgûl olup mizar'ın fısıltılarına kulak verecekti... dertlerine...
mîzar fötrünün önünü büktükten sonra oturduğu ıslak banktan kalkıp paltosunu dererek elindeki şemsiyesini burdu ve elinde temerküz eden damlalara bakınca hislerinin suçluymuşçasına kaçıverdiğini sezdi.
bu kadar yücelttiği his dünyasının dilemma müptelası'nın söylemleriyle ya da onun "öyle" olduğunun onca fark edilmesiyle, herhangi bir sebeple, daralıp zindanlaştığını gördü.
bu bilinci okumak için uğraştığında, müptelâ'nın onun fıtrî ikiliğini kıskanıp onu bu bilincin iyesi kılabilmiş olma olasılığını düşünmeye başlamıştı...
aşık olup esrimek müptelâ'nın dayanamayacağı, mizar'ın ise cayamayacağı bir şeydi; sanırsak, o da buna müptelâ idi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder