Adapazarı Ekspresi demirden duyguların kulaklarını çınlatırcasına, madenî sesler çıkara çıkara geçiyor viyadüklerin uzaklarından... Lâkin işitiyorum ben... Her biri inliyor, çığlık atıyor... Yırtınarak... Ellerinden betonarme kalplerini almışım, gürbüz gövdelerine evrenin en çetin keskileriyle, burgularıyla yanaşmışım gibi çığlık atıyor...
En çelimsizinden birkaç sav seçiyorum kendime. Ve ne kadar güçten düştüğümü beynime saplanan sancıların sağa sola çekiştirmelerine karşı koyamadan anlıyorum... En çelimsiz savlarımdan daha çelimsiz kollarıma yağmur damlaları süzülerek ayak basarken; yaşamanın, diri olma esaretinin, yani hayatın en dik yokuşlarının ne kadar dik olabileceğini tutarsız, tatsız, bunak monologların avuçlarına bırakınca "90 derece" yanıtının arşa yükselişini izleyip salakça mutlu olmak üzereyken esaretin tiksinti verici kokusu sızıverdi odama: düz duvara tırmanamazdım, evet.
Yine de ucu kemirilmiş ekmeğin ağızda bıraktığı hafif kekre tadın; geniş, uzun otobandan patikaya girildiğinde, arabanın, ergenliğe yeni adım atmış "adamın" eline teslim edilip edilmeyeceği konusundaki belirsizliğin yavaşça silinmiyor olmasındaki umut-hüsran ikiliğinin kendi içindeki aşırı sarmallaşmanın; tanrının aşkınlığı ile insanın içkinliği arasındaki doğal farkı ortadan kaldırırken elde edilen hazzın kıvrak dansından damıtılmış özel zevkin yalnızlıkla baş başa yudumlanışında ortaya çıkan bir diğer hazzı bir türlü tutup kavrayamamış olmanın verdiği tuhaf acıdan sökün eden keyif zerreciğinin ve sorularla yanıtlar arasında sendeleyip durmanın doğuradurduğu sarhoşluğun gelgitliliğine takılıp kalmışlığın içinde beliriveren bir diğer sarhoşlukla uğunuyor olmanın tagayyürleriyle çarpılmışlığın, onun, bunun ve her şeyin... ayrı bir tadı vardır.
Yine de...
Varoluşun, kainatla güreşip durmanın verdiği ıstıraba rağmen...
"Güzel" denemeyecek güzellikler mevcuttur.
Sana rağmen.
Çünkü güzelsin sen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder