Hava kararıvermiş, yağmur gök gürültülerini yağmalaya yağmalaya aşağı indirmeye başlamıştı. Kent, uzaktan, terk edilmiş bir âşığın avunçları kadar kasavetli ve karanlıkken; onun soğuk, dar, ışıksız ve cansız sokaklarında gezinmek zorunda kalmış biri için, savaşın sonuna doğru, ya da savaş bittikten sonra, keyif için bombalanmış bir mezarlıktan farksızdı. Şehir, sadizmin ürpertisi ile doladurmuştu; adeta inliyor, ölüm korkusuyla çığlıklar atanlara “ölülerin” çığlıklarını servis ederek hem onları, hem de onların korkularını bastırıyordu. Korku, daha kesif bir korkuyla zapt edilir… Bunu öğretiyordu.
Hayır hayır öyle bir şey değil... Bu da var... Ama bu başka bir rüya, farklı bir yaratılış idi...
Gördüğüm rüyada hiçbir şey olmuyor, varlık denebilecek biricik şey olan bitip tükenmez bir boşluk, bir başına, oraya buraya koşturuyordu...
Sonra bir ses geldi...
"Aşk!"
Çınladı her yer... Östaki borum dâhil... Lâkin bir anda karardı hava... Ve kent...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder